Gölgelerin en gizli kıvrımlarında, topukların sert kabuğunda dişlerin izi belirir; bir ısırığın keskin acısıyla, tenin derin katmanları uyanır, arzunun vahşi dalgaları bedenleri sarsar. Bu, dokunuşun en ilkel biçimi; dudakların baskısıyla, kasların gerilişi arasında, zevkin ve ıstırabın ince çizgisi bulanıklaşır, her çentik bir sırra dönüşür. Ayakların narin yayında, dilin dolaşımıyla karışan tuzlu tat, damarları titreterek ruhun köşelerini deşer, bırakır geride morarmış bir şiir. Bu an, sadece etin değil, varoluşun ta kendisiyle flört; ısırıklar, geçmişin yaralarını canlandırırken geleceğin hayallerini yoğurur, tabuların altında yatan açlık kabaran bir volkan gibi patlar. Nefesler hızlanırken, inlemeler odanın boşluğunu doldurur, bedenler birbirine kenetlenmiş halde, sonsuz bir döngüde erir. Dorukta, ayak porna sayesinde tatlı yara diner, kalpler sessiz bir zaferle atar, unutulmaz bir izle sarılıp uyur.