Gecenin serin dokunuşunda, o genç beden kıvrılarak uzanıyordu yatağa; dolgun göğüsler, ağır bir davetkarlıkla yükselip iniyordu her nefeste. Teninin altındaki o doğal örtü, yumuşak kıvrımların arasında gizlenen bir sır gibi uzanıyordu – kalın teller, ıslaklığın izini taşıyan, dokunuşa karşı koyan bir kalkan. Gözlerindeki yaramaz parıltı, etrafındakileri bir girdaba çekiyordu; parmaklar o kıllı labirente daldıkça, inlemeleri odanın havasını titretiyordu. Bu vahşi cazibe, bastırılmış arzuları tetikliyordu – göğüslerin yumuşak ağırlığı avuçlara dolarken, kalçalar ritmik bir dansa kapılıyordu. Her temas, bir isyan gibiydi; o gençlik enerjisi, tabuların zincirlerini kırarak özgürleşiyordu. Dudaklar ısırılırken, bedeninin derinlikleri açılıyordu, zevkin dalgaları katman katman yayılıyordu. Bu figür, saf bir baştan çıkarıcıydı; kılların arasından sızan nem, parmakları bir mıknatıs gibi sarıyordu. Doruk anında, çığlıklar bir fırtınaya dönüşürken, o dolgun hatlar titreyerek yatışıyordu – geride, unutulmaz bir iz, ruhları birbirine bağlayan bir efsane bırakarak.