Ayağa kalkıyorum. Bir kutu ton balığı daha açıyorum. Tekrar oturuyorum. Saatte üç yüz dolarlık işlerle ilgili daha fazla şey okuyorum. Kutu ton balığını atıp telefonu açıyorum. Reklamcılık O cumartesi L trenine binip Güney Yakası’na gittim ve derin tabaklı pizza lokantasında bir adamla buluştum. “Kızlar bana Bay Sam der,” diyor. “Ne istersen sipariş et, ama sana şunu söyleyeyim, sarımsaklı ekmekleri harika.” “Kahve iyi olurdu,” diyorum. Garson yanımıza geliyor. “Küçük hanıma kahve,” diyor. “Ve bize o güzel sarımsaklı ekmekten bir sepet getir.” Ne diyeceğimi bilemedim ve Bay Sam sanki beni uzun zamandır tanıyormuş gibi konuştu. “Hiçbir şeyi açıklamana gerek yok,” dedi. “Ve sana bir sürü soru sormayacağım. Biraz para kazanman gerektiğini ve endişelenecek bir şeyin olmadığını hissediyorum.” Reklamcılık Kahve ve sarımsaklı ekmekten sonra, sokağın karşısındaki ofisine/dairesine yürüdük. Duvarda kadife bir zebra vardı ve üç kız zebranın altındaki orman yeşili suni deri koltukta bacak bacak üstüne atmış, salamlı sandviç yiyorlardı. Bir diğeri ise yerde bağdaş kurmuş tırnaklarını törpülüyordu. İçeri girerken bizi fark etmediler bile.